Pastoral fantezi*

ii

Deniz Tarsus; ‘Ozo Ozo Çakta’,  ‘Babam Bir Astronot’ ve ‘Ayrıkotu’ kitaplarının ardından, şimdi de ‘İt Gözü’ adlı öykü kitabıyla edebiyatın bakir topraklarında mistik bir gezintiye çıkarıyor okuyucusunu. ‘İt Gözü’nde, henüz yirmi sekiz yaşında olan genç bir yazar tarafından kaleme alınmış sekiz öykü yer almakta. Kitabın büyüsü, yalnızca ‘genç yazar’ vurgusunda aranmamalı elbette. Her biri ustalıkla kotarılmış bu öyküler, edebiyatımızda eşine sıkça rastlamadığımız bir anlatı geleneğini sunuyor bizlere. ‘İt Gözü’ndeki hikâye çatısı, meseller ve mitolojiler üzerinden kurgulanmış çok boyutlu bir duygu evreninin izlerini taşımakta. Bu çatının en önemli iskeletini, yazarın ‘kır diyalektiği’ni bütün imkânlarıyla ortaya çıkardığı, zorladığı bıçkın dili oluşturuyor. Hikâyelerdeki ‘kır’ hayatı, kentte yaşayanların yabancısı olduğu bir yaşam alanını işaret etmesi bakımından önemli. Kırda geçen hikâyeler, zaten ‘uzak’ görüldüğü için, böyle olayların yaşanması ya da yaşanma ihtimali de epey uzak görünüyor. Dolayısıyla böyle bir mekân tasviri, okuyucunun ilgisini diri tutmaya yetiyor. Üstelik bu ‘uzak’ coğrafyada bir de gizemli ve ‘gerçeküstü’ olaylar yaşanıyorsa, okuyucu hepten dahil oluyor hikâyeye.

Olayların arka plânında her ne kadar ‘uzak bir kır yaşantısı’ yer alıyormuş gibi gözükse de, öykü bütününe bakıldığı zaman kırda yaşanan durumların, metropoldeki meselelerle tümden farklı olmadığı, hatta birbirlerine görünmez iplerle sımsıkı bağlandığı rahatlıkla anlaşılıyor. Bu çelişkinin en açık örneği, kitabın birinci bölümünde yer alan ‘Can Kuşu’ ve ‘Mengü’ adlı öykülerde görülebilir. Kitabın aynı zamanda açılış öyküsü olan ‘Can Kuşu’nda, bir maden dağında çalışan kömür işçilerinin sonu felaketle biten yaşamları konu ediliyor. Öykünün bir yerinde, madende ‘kaçak’ çalıştığını oğluna itiraf eden babanın hüzünlü konuşması yer alır. Madenciliğin sonunun ‘ölüm’ olduğunu bilen ve oğlunun bu mesleği seçmemesi için ona nasihatlerde bulunan babanın, içinde bulunduğu çöküntüyü fark etmiş olması bu mesleğin vahametini açıkça  gösteriyor. ‘Mengü’ adlı öyküde de yine maden işçiliği üzerinden kapitalizmin korkunç gerçekliği sorgulanıyor. Bir gün, olaysız bir kasabaya ‘ziyaret’e gelen adamların, oradaki halkı zaman içinde kandırıp yaşadıkları yeri maden ocaklarına dönüştürmeleri anlatılıyor ‘Mengü’de. Bir sonraki ziyaretlerinde eşlerini ve çocuklarını da kasabaya getiren adamlar, oradaki halkın meslek seçimlerine müdahil olup yaşam biçimlerini de tümüyle değiştirecektir. Adamların eşleri kasabadaki kadınları, adamların çocukları kasabanın çocuklarını yavaşça değiştirecek ve sonunda kapitalizmin dalga dalga yayıldığı her yerde olduğu gibi o olaysız kasabada da büyük felaketler boy gösterecektir.

DOĞA’NIN İZİNDE

Doğa tasvirlerini önde tutan anlatılarda bu durum bir handikap gibi görülse de bazen hikâyelerin tesiri o tasvirlerde saklıdır diyebiliriz. Öykülerin ‘kahramansız’ olması, bu anlamda önemli bir kusur gibi algılanabiliyor. Her öyküde öne çıkan bir hikâye yer alsa da, yazar hikâyelerini ete kemiğe bürünmüş karakterler aracılığıyla dile getirmiyor. O yüzden karakterlerin silik veya noksan olduğu düşünülebilir. Fakat bu durum, yazarın özel tercihi gibi geliyor bana. Öykülerin baş kişisi, aslında doğa’nın kendisidir. Esas meseleyi öykünün dışında tuttuğumuzda, betimlemelerin ve dolayısıyla dilin gücü zaten öyküyü çekip çeviriyor. Dolayısıyla öykülerdeki tek gerçek karakterin ‘doğa’ olduğunu söylemek, sanırım abartı olmayacaktır. Bu karakter bazen toprağı yarıp insanı yutan bir deprem, bazen güçlü bir flaşör gibi çakıyan yıldırım, bazense kalın gövdeli bir çam ağacı olabiliyor. Böyle bakıldığı zaman da tek güçlü karakterin -kırsal veya kent fark etmeksizin- doğa olduğu apaçık anlaşılabiliyor.

Belki de öykülerdeki felaketlerin bir pamuk ipliği gibi bağlandığı doğa, bu anlamda son sözü söyleyen en baskın karakterdir. Çünkü doğanın bozulması dengenin de bozulmasıysa, bu bozgundaki en büyük tahribatı da, ne yazık ki, yine insan görecektir.

İt Gözü/ Deniz Tarsus/ Can Yayınları/ 112 s.

*Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’nin 1 Ekim 2015 tarihli 1337. Sayısında yayımlandı.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s