Hayatboyu

Aslı Özge’nin ilk filmi ‘Köprüdekiler’, Yeni Sinemacılık anlayışının günümüze uzanmış eşsiz bir örneğidir.
Köprüdekiler, genç bir kadın yönetmenin ilk filmi olması dışında; İstanbul, Adana ve Ankara film festivallerinin tamamında En İyi Film ödüllerini alması bakımından da büyük bir önem taşıyor. Üstelik film dvd’sinin arka kapağına baktığımızda, birkaç yönetmenin Aslı Özge ve onun sineması için söyledikleri hoş cümleler var.
Kimler mi bu yönetmenler ve nelerdir onların hoş cümleleri, bakalım:”Aslı Özge’nin Köprüdekiler’i günümüz Türk Sineması’nın mücevheri. Türk toplumunun karmaşık yapısının yakından gözlemlenmiş, çok katmanlı, güçlü bir portresi. ”
FATİH AKIN, YÖNETMEN

” Özgün. Cesur. Sinemada çok yeni bir damar. ”
KUTLUĞ ATAMAN, YÖNETMEN

” Zarif ve çok katlı bir kararlılığa sahip bir biçim ile buyurgan olmayan bir çözümlemeyi biraraya getirebilmiş ender bir film. Tuhaf bir şekilde sahici ve spontane ama aynı zamanda her şeyin kıvrak bir zeka tarafından bütünüyle kontrol altında olduğunu hissettiren detaylar… ”
NURİ BİLGE CEYLAN, YÖNETMEN

” Yaşama böyle bir yerden bakıldığına daha önce hiç rastlamamıştım. ”
ZEKİ DEMİRKUBUZ, YÖNETMEN

Bu yazıları okur okumaz filmi merak ediyorsunuz zaten. Filmi izleyip beğendikten sonra da, yeni filmi bekliyorsunuz.

İşte ‘Hayatboyu’ böyle bir merak ve hayranlık durumundan sonra izlediğim Aslı Özge’nin yeni filmi.

Tarz, anlatım, oyuncu seçimi, kamera kullanımı, mekan, ses ve diğer her sinemasal ögelerle ilk filmden bir hayli uzakta Hayatboyu.
Tabii ilk filmin başarısına büyük katkı sağlayan bu ögeleri yeni filminde bambaşka bir biçimle kullanmış olması, filmi değersizleştirmiyor.
Özellikle hayatı yaşayış tarzları bakımından, tümüyle farklı iki kesimi incelemiş ve yorumlamış olması, filmler arasındaki uzaklığı veya bağlılığı güzel bir şekilde ortaya koyuyor.

Köprüdekiler’in belgesele yakın seyreden biçiminin aksine, Hayatboyu’nda daha kurgusal veya ‘tasarlı’ bir hikaye var. Fakat yine de, olağan hayatları olan bizlerin çok uzağındaki hikayeler bunlar.

Köprüdekiler, İstanbul’un otoyol yamacındaki perişan ailelerden bahsederken; Hayatboyu büyük bir varlık ve gösterişin ortasındaki küçük bir aile etrafında ilerliyor. Başarılı ve ‘isim yapmış’ bir mimarla, sanatsal sergilerde boy gösteren güçlü bir kadın var bu defa.
Bu açıdan bakıldığında, anlatım tarzları hikayeyle çok örtüşüyor.
Otoyolda çiçek satan çingene çocukların, kötü kokan ara sokaklarda karton toplayan delikanlıların hayatları elbette bir belgesel perspektifinde izlenebilir.
Hayatboyu’nun seçkin insanlarıysa, milimetrik tasarlanmış triplex şatolarında, ölçülü ve zarif bir yaşamın kucağındalar.
Ortak bir sıkıntının pençesindeler yine de.
Öyle bir sıkıntı ki, maddi iktidar veya başarılı bir iş hayatıyla bile aşılamayacak, kompleks ama esasında çok basit bir dert bu.

Her iki film de, bir kısırdöngünün özeti sanki.

Köprüdekiler, köprünün dışına çıkamayacaklar hiçbir zaman.
Ya o köprüde ezilecek veya köprüden atlamak zorunda kalacaklar.
Hayatboyu süren bir dışlanmışlık…

Her durumda, sıkıntının nedenini bilemeyecek ama o sıkıntının varlığıyla beraber yaşayacak olan insanların toplamı var.
Belki de iki filmin devam hikayesi, burada daha net ortaya çıkıyor.
Seyrettiğimiz hayatlar aslında hep Köprüdekiler’in hikayeleri.
Bir kısmı köprüde çiçek satar, bir kısmı çiçek almaya yanaşmaz.
Kırmızı ışıkta araçların camlarını silmeye çalışan çocuklarla, o araçların içindeki insanların buluştuğu bir yer olarak köprü, insanlığın mecburi birleşme noktası gibi.

Kişisel veya bütünsel yalnızlıklar hepsi.

Tesiri hayatboyu sürecek yalnızlıklar…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s