‘Tehlikeli’ konular*

zzzz

Yalçın Tosun, ilk kitabı Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler dâhil olmak üzere başından beri benzer hayatlar yaşayan karakterlerin karmaşık ilişkilerini anlatarak onları ‘öteki’ kalıbına sıkıştırmaktan kurtardı ve böylece insana ait olan tüm duyguların temelde aynı paydada yer aldığını vurguladı. Yazarın öykü evreninde önemli ölçüde yer eden bu ilişkiler her ne kadar uzağında olmadığımız bir dünyanın izlerini taşısa da bizler, kurmacanın içinde üstlendiğimiz etken ve edilgen roller sonucunda meselenin dışına çıkabiliyor ve bu durumu içselleştirme gereği duymadan da kavrayabiliyoruz. Beklentilerin dışında gerçekleşen her sonuç için bir ‘neden sunma’ endişesi duymamız, toplumsal olarak en büyük refleksimiz belki de. Farklı fikirlerin, farklı hislerin ve farklı tercihlerin neticesinde bir neden sunulması, böyle bir ihtiyacın hissedilmesi, oysaki çoğulcu kitlenin azınlığa dayattığı bir şartlanma beklentisidir. Yazarın kitap ismi için uygun gördüğü Bir Nedene Sunuldum ifadesi, bu anlamda edilgen azınlığın, etken çoğunluğa karşı bir cevabı olarak da okunabilir.

Bir Nedene Sunuldum’da yer alan yirmi öykünün neredeyse tamamında gizli cinsellik dürtüsünün insan psikolojisi üzerindeki etkileri konu ediliyor. Erotizmin karşı konulamaz gücüyle hareket eden karakterler, bu dürtünün tetiklediği davranışlar sonucunda yalnızlığa bağlı çaresizlik, sevgisizlik ve dışa dönük bir yaşamla karşılaşıyor. Tabii burada sözü edilen erotizmi öykü bütününde değerlendirdiğimizde, karakterlerin yaşadığı açmazlar daha net anlaşılıyor. Yalçın Tosun öykülerinde yalnızlığı, duygu karmaşasını, bireyler arası veya aile içi iletişimsizlik meselesini irdelerken erotizmi aslında bir dekor olarak gösteriyor okuyucusuna. Kitabın en güçlü öykülerinden biri olan Bir Berber Hikâyesi, baba-oğul arasında yaşanan gerilimli ilişkiyi yine cinsel dürtüler vurgusuyla anlatması açısından iyi bir örnek. Bu öyküde, geçirdiği bir trafik kazası sonucunda belini inciten ve tahta bir zemin üzerinde yatmak zorunda kalan babanın, küçük tuvaletini mecburen su bidonuna yaptığını ve bu bidonu temizleme işini de çocuğun üstlendiğini okuyoruz. Bu kapalı etkileşim, öyküde baba ve oğlu arasındaki en doğrudan ilişki biçimi olarak göze çarpıyor. Çocuğun anlatıcı olarak yer aldığı öyküde, babanın tuvaletini yaparken ve pis su bidonunu oğluna temizletirken aldığı gizli haz ve tatmin duygusunu, ilişkilerindeki tehlikenin bir parçası olarak görmek mümkün. İlerleyen sayfada yer alan berber sahnesiyse öykünün kırılma noktası. Babasının isteğiyle saçlarını üç numara kestirmek üzere berbere giden çocuk, berberin tıraş esnasında ona karşı duyduğu yakınlık veya belli belirsiz tacizle bambaşka hislerin içine sürüklenir. Yanağının okşanması, başka biri tarafından ‘güzel’ bulunması; çocuğun algısında yer etmiş baba ve otorite kavramlarını bir kez daha sorgulamasına sebep oluyor. Üstelik berber saç kesimindeki tercihini, ona daha çok yakışacağını düşünerek “alabros”tan yana kullanınca, çocuğun kafasındaki kırılmaz baba figürü ansızın yıkılıveriyor. Çocuk bu durumun kesin ayrımına varamamış olsa da berberin buradaki tavrı, çocuğun algısına dayatmacı ve aynılaştıran otorite düzenini sarsmaya yönelik bir hamle olarak sızmıştır diyebiliriz.

EROTİZM YA DA VAR OLUŞ MESELESİ

Öykülerin neredeyse bütününe yayılan erotizm dalgası, bazen psikolojik bir rahatsızlığa, bazen nedensiz pişmanlıklara bazense kimlik bunalımının yol açtığı var oluş meselesine kadar uzanıyor. Yalçın Tosun, insan doğasının karakteristik özellikleri veya ruhsal çöküntülerini kaleme alırken, erotizmin yaydığı o sihirli güçten hayli faydalanıyor. Öykülerinde bıçak sırtı hayatları ve onların çıplak yansımalarını anlatırken, ortaya çıkan dünyanın sertliğini erotizm dekoruyla yumuşatıyor da diyebiliriz. Kitabın bir başka güçlü öyküsü olan “Tarazlı”da, içinde bulunduğu ortama uyum sağlayamayan bir bireyin resmi çiziliyor. Henüz ergenlik dönemlerinde olan bir grup öğrenci kendi aralarında, okullarının beden eğitimi öğretmeni hakkında konuşurlar. Konuşmanın ana maddesi, hâl ve hareketleriyle garip davranışlarda bulunan beden eğitimi öğretmeni, Sâhi Bey’dir. Delikanlılar öykü boyunca Sâhi Bey’in çoğu öğrenciyi taciz ettiğini, zaten bakışlarının ve yürüyüşünün normal olmadığını, ki isminin bile bir tuhaf olduğunu belirtirler. O toplulukta sessiz kalan ve fikrini belli etmeyen tek öğrenci vardır, Eren. Suskun kalmasının en büyük gerekçesi sesindeki o rahatsız edici tarazdır. Arkadaşlarının aksine henüz ergenlik dönemine ulaşamamış bir çocuk olarak konuşmaya dahil olmaz Eren. Oysa onun da anlatacak hikâyesi vardır. Sâhi Bey’in bir gün öğrenci tuvaletine girdiğini, Eren’i yalnız bulduğunu, yanındaki pisuvara yöneldiğini ve Eren’i belli belirsizce süzdüğünü henüz kimseye açıklamamıştır. Ancak sessizliğini bozmaya karar verir. Tüm dikkatleri üzerinde toplamak istercesine ve sesindeki taraza aldırmadan, Sâhi Bey’in kendisini tuvalette sıkıştırdığını, ona zorla aletini gösterdiğini ve bir yandan da dudaklarını yaladığını söyler. Bilinç altından sızan yasaklı duygularını henüz keşfedemediği kimliğinin bir belirtisi olarak ortaya sermiş, bu sayede dışlandığı ortamın gözdesi olmayı başararak kendini diğerleri gibi var edebilmiştir.

Bir Nedene Sunuldum’da yaşadığımız, görmezden geldiğimiz ama varlığını inkâr edemeyeceğimiz hayatları, gerçeğin bütün renkleriyle açıkça ortaya seriyor Yalçın Tosun.

Konuşmaktan korktuğumuz konular, oysa konuşunca daha tehlikeli.

Bir Nedene Sunuldum/ Yalçın Tosun/ Yapı Kredi Yayınları/ 136 s.

*Bu yazı, Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki’nin 12 Kasım 2015 tarihli 1343. sayısında yayımlandı.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s