Hayat, kaygı ve kayıplardan mı ibarettir?
Mesele, birtakım şeyleri dile getirmekse, bazen kelimeler değil diller, zihinler, bireyler çaresiz kalır. Yaşadığınız sosyal hayat, size sonsuz sayıda konu başlıkları sunar ve fikir sahibi olduğunuz yalnızca birkaç başlıktan sizi sınar. Bu duruma sosyal insanın verebileceği tepki nihayetinde içgüdüsel olacaktır: Susmak…
Susmak eylemi veya eylemsizliği, her alanda kendini var eden öğretilmiş ve dolayısıyla ezberlenmiş bir olgudur. Bu, toplumları bir arada tutan yegâne şifredir. Duygusal tüm büyük veya küçük felaketlerin altını kazıdığınız zaman suskunun sihrini hissedebilirsiniz. Bazı kavramlar yaşamınıza etki ettikleri ölçüde yaşarlar. İnsan bedeninin içinde vücut bulan her duygu, bir yere kadar sınırlandırılmıştır. İçeride, büyük tepkimeler yaşanırken dışarı sunulan ifadelerde hep bu yüzden biraz eksiklik ve yetersizlik görülür. İşte tam da burada devreye ‘yerinde’ kelimesi girmiştir. Yerinde kahkaha, yerinde öfke, yerinde eğlence, yerinde saygı, yerinde susmak… Edep başlığı altında toplumun altın maddeler halinde sıraladığı bu konular maalesef ki özgür ve kararlı bir birey meydana getirme konusunda insanlığı yerinde saymak’tan öteye taşıyamamıştır. Bir eylemi kararında bırakmak, sizi hiçbir zaman sınıra götüremez. Bırakın sınırın ardını, sınırın kendisi bile sırlarla dolu. Kararın ne olduğunu bilebilmek için en azından sınırları şöyle bir yoklamanız icap eder. Aksi yönde hareket eden her ‘tehlikeli’ birey kadar siz de sınır dışı edilirsiniz, en fazla. Ama bu sınırı geçtiğinizi ve sınırın artık ne olduğunu bildiğinizi gösterir. Bu, yerinde bırakmanın ne kadar da yersiz olduğunu size gösterir. Belki de bu, susmanın size hiçbir zaman kazandıramayacağı yeni bir erdemi size hediye eder: İfşâ.
Yeni moda algı, ahlâk ve teknik gibi kimi konularda ne kadar ileride olduğumuzu işaret etmek için ‘dünümüz’ ve ‘günümüz’ koşullarından bahseder. Yani bir nevi karşılaştırmalı hayat muhasebesi… Toplum tekelindeki ahlâk, kıyaslamalarla yürüyen sistem taktiğinin bir parçasıdır. Bireye indirgenmiş, birey bazında incelenmiş hiçbir konuda, birey asla söz sahibi değildir. Bu yüzden konunun dünü veya bugünü karşılaştırması bireyi bir adım ilerletmeyen ters bir orantı hesabıdır.
Kişi, içinde bulunduğu topluma göre değil, içinde bulunduğu çöküntüye göre hareket etmek zorundadır artık. Susmanın ne olduğunu çok iyi bilen birey, şimdi susturmak uğruna yol almalıdır. Susmak ve susturmak arasındaki iki uzun yol arasında, kendi cephesinde ve kendi cephanesiyle karşı koymayı bilmelidir. Susmaktan ötede, susturmaktan beride durmalı, susmamak için ayakta kalmalıdır.
İnsanlar, ikili veya çoklu ilişkilerinde anlaşabilmek ya da uzlaşabilmek için telepati yöntemine başvurmazlar. Rasyonel mantık, konuşmayı, ifadeyi gerektirir. ‘Anlaşılamamak’ meselesi yetersiz kalma halini karşıladığı gibi çoğu zaman da ‘gizli veya atlanmış deha’yı tanımlamak için de kullanılagelmiştir. Sustuğu için atlanmış on binlerce deha olduğunu zannetmiyorum. Burada konu başlığı sanatı da gündelik yaşamlarımızı da kapsıyor aslında. İfadeye yeltenmeyen veya ifadesinde eksik bir kişi, sanatında dâhi olamadığı kadar, çevresindeki ilişkilerinde de maalesef sahi olamamıştır. Ya da sahi olmak iyi niyetinde bulunsa bile, kimi yetersizliklerinden ötürü bunu başaramamıştır. Görülüyor ki her iki durumda da ifade, büyük önem taşıyor. Fakat esas mühim olan tepki, susmamaktır. Doğru ifade, susmamak eyleminin destekleyicisi olabilir belki. Çünkü anlaşılamamak veya yanlış anlaşılmak birbirinden çok farklı iki durumu ifade eder.
Bireyse, kimliğiyle vardır. Kimlik, kim sorusuna verilecek cevaplar bütününün yer aldığı isimliktir. Devletin, üzerinde on bir hanelik vatandaşlık numarasının yer aldığı kartı size vermesi ve sizden bu kartı sürekli yanınızda taşımanızı istemesi, bir kimliğinizin olduğunu ifade etmez. Çünkü o kartta, seri numaranız dışında, hakkınızda yirmi adet soru sorulmuş ve bu sorulara yirmi adet kesin cevap bulunmuştur. Bu yirmi soru ve cevap sizi en fazla vatandaş yapar. İnsan olmak için sorulması gereken soru sayısı hakkında devlet bir fikir sahibi değildir. Kendimizi bu yirmi soru ve cevaptan ibaret saymayıp, yirmi birinci soruyu sormaya başladığımız zaman vatandaşlıktan çıkıp(?) birey olmaya doğru yol alırız. Bu başlangıç sorusu, belki de sizin mahremiyetinizi bozacak ilk soru olacaktır. Soyadınız, cilt numaranız ve kimliğin size veriliş nedeni gibi resmi sorulardan sonra size sorulacak olan en sevdiğiniz sulu yemek, evcil hayvanınızın adı, göz bebeğinizin rengi veya sol elinizin orta parmak uzunluğu gibi bir soru, sizi birey olmaya, yani artık susmaktan kurtulup konuşmaya başlamaya sevk edecektir. Kimliğiniz, şimdi önem kazanacaktır. Bir birey olarak hayattaki yeriniz ve ödeviniz bir anlam bulmaya başlayacaktır. Savunmadan sıyrılıp saldırıya geçmeniz an meselesidir. Çünkü artık sizden konuşmanız beklenir, sizden hareket, sizden eylem, sizden pratik istenir. Artık ifşâ halindesinizdir, sizden cesaret beklenir.
*Bu yazı ‘Queer Dosyası’ başlığı altında hazırlanan, Temmuz-Ağustos 2012 tarihli “bireylikler” dergisinin 45. Sayısında yayımlanmıştır.